21/09/2007 Cuma
Bütün hafta yolculuk telaşı ile geçti Hazırlık, hazırlık son dakikada bir daha hazırlık. Motorun durumu çok iyi, benim de öyle. Artık kardeş kardeşe yola düşebiliriz. Bütün derdim kardeşimle biraz yol yapabilmek. Bir yıl oldu görüşmeyeli. Artık baş başa bolca sohbet edip biraz balık tutup bolca da içebiliriz.
Bu yolculuk Pirsig’in yolculuğu gibi. Motoru aldım alalı bu yolculuğu planlıyorum. Sürekli kamp malzemesi alıp duruyorum; sürekli motor bilgimi geliştirmeye çalışıyorum gezi yazılarını okuyup gaza geliyorum.
Sonunda kardeşimle yola çıkıyorum….
22/09/2007 Cumartesi
Sonunda yola koyulabildik. Eşyalarımızı karakızımın sırtına yükleyip bro to bro düştük yollara. Önce Eren’in dükkana gidip son bir kontrol yaptık, oradan Alaturka’ya uğrayıp Serdar’ın babasından balık tüyoları aldık. Ardından Pozcu Opet’e yanaştık depoyu fulledim 283 km’de 23 YTL süper benzin yakmışız. Osmaniye mersin arası genelde düz ben de fazla süratli gelmeyince hayvan az yakmış.
Yola çıkmakta geciktiğimiz için daha Erdemli’de nerede yemek yiyeceğimizi konuşmaya başladık. Dedik ki en iyisi Taşucu’nda yengeç ve bira..
Erdemli’yi geçince Gökhan Kızkalsi’nin oralarda bir yerde Akyar yolunu karıştırdı .İnatla eski yola Akyar diyor. Tabi ki sonunda ben haklı çıktım J Karayolları Kampının önünden Akyar’a döndük. Narlıkuyu’da bir tulumbabaşı molası. Tulumbada elyüz yıkayıp kendimize geldik. Hayvan tatlı tatlı 80-90 gidiyor yükü ağır bırakacağım dinlensin ama günün ilk birasını içmeden olmaz. .
Tulumbanın yanındaki bakkaldan biramızı alıp beleş kapıdan Akyar’a girdik. Motorda Dire Straits çalıyor fonda brothers in arms çamların altında biraları içerken bıraktık hayvanın teri soğusun.Kendimize biraz ayılma faslı tanıyıp yeniden vurduk yola. İlk durak Taşucu. Hemen iskeleye sapıp yengeçlerin siparişini verdik ardından teras yayılıp bağlı yatları seyrederken sohbete daldık. 2 porsiyon yengeç + 3 bira + roka salatası = 17,5 YTL kahveler şefin ikramı. Kayfeleri hüpletip yine düştük yollara yollara yollara ….
Hem laflıyoruz hem geziyoruz şivey şivey. Boğsak’ı çıkar çıkmaz sardık rampaya ama bizim karakız inatçı Bro+ ben = 200kg, rahat 50 kg kamp ve dalış malzemesi üstüne 12 lt benzin sıpam ben gitmem demiyor.
· Demek ki gezmek için çok çok büyük motorlar gerekmiyormuş, sadece yavaş gidecek kadar sabır ve diğer sürücülere saygı yeterliymiş.
Laflaya laflaya , ağır ağır ( ağır dediysek o kadar da ağır değil 50- 60 ) Yeşilovacık’a girdik Yeşilovacık içinde gazı kapatıp çıkışta karayolları çeşmesinde yüzgöz yıkama ve çay molası verdik. Odun ateşinde mis gibi çay, ikişer bardak hüpledik ama çıkişta hesap öderken 4 bardak çay nasıl 1,5 lira tutar anlayamadık.
Sürdük geldik Aydıncık’a. Yolda yer yer yangın artıkları yol inşaatları derken üst baş perişan. Aydıncık çıkışı Soğuksu’da durup biraz ağrıyan kıçları dinlendirme molası verip hem kendimizin hem hayvanın terini soğuttuk.
Ardından soluksuz Bozyazı’ya girdik ama o da ne !!! Her yer kapalı çadırlar için kilit almamız lazım ama efsanevi yok yok amca Sait Tellal kapalı. Biz de Tayfun’a uğrayıp çadır yerini ayarlamaya Pullu’ya gittik. Yollarda çok oyalandığımız için karanlığa kaldık ve çadırları karanlıkta bir hengame ile kurduk.
Açız.Hemen Anamur. Migros’tan kahve alıp İskeleye süzüldük. Cefe Bizbize’de oturup bira- gözleme- telefon üçgeninde geyiklerken eski öğrencilerimi gördüm. Selam sohbet faslından sonra döndük çadırlarımıza.
Yatmadan birer kahve içip en azından ocağın içindeki tüpü bitirelim dedik ama su tam kaynamadan tüp bitince soğuk kahveye kaldık. Karanlıkta tüp değiştirmeye üşenince de girdik uyku tulumlarımızın içine zıbarıp yattık.
23/09/2007 Pazar.
Şu anda Toslak’ta huzur içinde pişiyoruz.Burada olduktan sonra Osmaniye anlamsız ve hayatımda olmaması gereken bir yer gibi duruyor ama mecburen birkaç yıl daha oralıyız. Hayatım boyunca hep deniz kenarında yaşadım Osmaniye’de denizle aramda dağ olması denizin kokusunu duyamamak, canım sıkıldığında kıyıya inip şöyle bir yürüyemeyeceğimi bilmek çok rahatsız edici.
Sabah dünkü alkolün etkisi ile saat 4:30 koğuş kalk yaptım. Biraderimin canı fena sıkıldı, söylendi durdu, kahve içip geri yattı ama saat yedide yine kaldırdım, giyindik kuşandık daldık suya. Dön baba dönelim dolanıp duruyoruz, zibil gibi balık var ama paslanmışız vuramıyoruz. Gökhan bir kefal vuruyor ama hayvan iki parça oluyor.
Neyse, sudan çıkıp duşumuzu aldık. Sezon dışı gitmenin bir avantajı da bu. Bol bol sıcak su var. Kamp yerinde istediğin yere çadır atabiliyorsun ve gürültü yapan can sıkan kimse olmuyor.
Kahvaltı için Bozyazı’ya gitmeye karar verdik. Tabi önce motoru yerinden çıkarmak lazım. O da nesi akü bitmiş. Bütün gece müzik dinlersen öyle olur. Kick startın da somunu gevşemiş ve ben farkında değilim. Motoru yola çıkarmaya çalışırken motor akıllara zarar bir yerde duruverdi. Motoru geri salıp bir ağaca yaslayıverdim ama az kaldı Gökhan motorla ağacın arasına sıkışıyordu.
Motor devrilmesin derken benim sol bilek eziliverdi. Neyse kicki tamir ettim motorun arkası ağaca dayalı, ön tekerlek yokuşta ben gidonu tutuyorum kardeşim eliyle arka frene basıyor ben de bu arada kickten motoru çalıştırmaya uğraşıyorum. ( sonradan her aklım geldiğinde gülmekten kırıldım). Motor çalıştı ama arka lastiği çam pürüne kaptırdım. Bizim eşek daha da imkansız bir mekanda çıkamayacak bir şekilde yan yatıverdi. Karbüratörden benzin akmaya başladı hemen musluğu kapatıp benzini kestim ama yine de bir miktar benzin aktı.
Baktık olacak gibi değil motoru yukarı çekmek için aşağıdaki piknikçileri çağırdık. Çocuklar ‘ağabey burnunu öbür tarafa verelim deyince Gökhanın da benim de sinirlerimiz boşandı. Motoru o acayip yerden çıkarmaya o kadar odaklanmışız ki yanındaki adam gibi yolu görmemişiz.
NOT : bir daha dara düşünce ineklik etme!!! Dur, bir sigara yak, elini yüzünü yıka ve işe salim kafayla giriş…
Pullu’dan çıkınca Sait Tellal’ın oğlundan Gökhan’ın zıpkına lastik alıp Yörük sofrasına sürdük ama sahibi değişmiş. Biz de karşıda Uysal Restoran diye bir yerde yedik. İki adet birbuçuk karışık pide iki bol köpüklü ayran ve beş boktan çaya 16,5 lira verip çıktık.Yediğimiz kazıkmış gibi geldi bana ama bro halinden memnun İstanbul köyüne bu hesap en az kırk liraydı diye beni teselli ediyor.
Karnımız doyunca yine Toslake yaptık. Bir demlik çay ve birkaç bira eşliğinde saat dört cıvarı geleceğini söyleyen Apo’yu beklemeye başladık.Daha üç saat var deyip daldık suya ama ben şifayı kaptım. Deli gibi burnum akıyor.
Saat dört gibi Apo ve ailesi geldi. Rüzgar maşallah kocaman olmuş.Ardından Rahmi ağabey yeni köpeği Zeytin’le geldi. Zeytin labrador- rotwiller kırması kocaman kapkara bir şey. Ufak bir dana kadar iri ve çok oyuncu.
Orada biraz vakit geçirdikten sonra akşam çayı için Apo’ya geçtik. Geçerken yemlşik karides aldık bu arada tezgahtaki balıklara da baktık ama kafamızı sarmadı. Tekne sabaha dönecekmiş yarın bakın dediler tamam dedik.
Biraz Tayfunûn dükkanda takılıp muhabbetin ardından Apo’nun evine gittik. Kahve faslı, Rüzgar’ın uyku saati falan derken havayı kararttık. Apo kedinde nefis bir kitaplı yapmış. Bize kendi yaptığı şaraptan ikram etti ama şarap hava alıp sirke olmuş. Neyse mutfağı biraz yağmalayıp reçel ve tuz aldık .
Çadırlara dönerken Tayfun’dan birkaç bira aldık. Gökhan hamakta yatarken ben balık tutmaya uğraştım. Döndüm geldim geri b iraz laflayıp zıbarıp yattık.
Kendime söylenmeler :
Eşek kafam!! Her haltı alıp tuzu nasıl unutursun
Balık tutmaya gidip niye sabırsız davranırsın
Güzelim mehtabı heba edip niye zıbarır yatarsın. Otur mehtaplı denize karşı. İçmeye devam et. Bir daha ne zaman gelirsin kim bilir.
24/09/2007 pazartesi
Sabah uyanıp çayımızı kahvemizi içip denisimise girdik. Bugün de Tolsak mı yoksa Anamur mu derken motorun yönü Anamur’a dönüverdi. Kahvaltıda 07’den pide yemeyi planlamıştık ama daha fırını yakmamışlar, biz de sendikanın altındaki lokantada yedik. Hem leziz hem de ucuzdu.
Ardından beleş kapıdan Ören’e ( Anamurium ) girdik. Yüz baba yüz. Dal baba dal, belki 10 defa zıpkın kurduk ama nafile. Gökhan’la jübilemizi yapıp serbest dalıştan emekli olmaya karar verdik.
Önceki gün Toslaklar’da tanıştığımız bir tercüman hanım bana kitap bırakacaktı. Onları almaya Toslağa döndük. Kitapları aldık suya girdik çadırlara geri dönerken baktık olacak gibi değil sapıverdik balıkçıya iki tane kocaman çipura aldık 800 gram 8 ytl adil pazarlık.
Banana Supermarcedo’ya gidip (vallhi adı böyle ) roka limon ve bilimum salata malzemesini alıp çadıra döndük. Malum balık rakısız ve rokasız yenmez. Kampa girer girmez ateşimizi yaktık. Kömür değil odun ateşi. Alevler geçip köz olunca sürdük balıkları ızgaraya .
Sırf bu an için Osmaniye’den taşıdığım 14 yıllık Tekirdağ rakısını ve ince cam rakı bardaklarını çıkarıp sofrayı kurduk.
Közde çipura +roka salatası+14 yıllık Tekirdağ +deniz üstü dolunay +kıyıya vuran muazzam bir yakamoz üstüne fonda dire straits bob marley ve Floyd. Çamların arasında esen tatlı bir rüzgar serinletiyor ama üşütmüyor. Gemici fenerinin ışığında ahşap bir masaya kurulmuş bir sofra. İşte yeryüzündeki cennetin formülü.
Mehtapta rakı muhabbeti fena çarptı. Bro hamakta ben çadırda yamulup kalmışız. Doğal olarak bir büyük içince adam fena oluyor, gece bir ara boğuluyorum sandım. Sabaha kadar komşu ağacın dibine tuvalete taşındım.
25/09/2007 Salı
Uyandığımda kargalar kahvaltıyı hazırlamış daha yemeğe başlamamışlardı. Malum alkolün verdiği yarı koma hali ile ben çok içtim mi sabahın köründe kalkıyorum. Biraderim de erkenci. İkimizde fena halde akşamdan kalmayız. Hemen bir kahve yapıyorum. Kahvaltıda kahve ve grisini. Gökhan da nefis bir çay demliyor. Dünkü salatadan kalan domates nane maydanoz derken midelerimiz kendine geldi.
Biraz suya girip duş faslı hamak faslı derken öğleni yapıp Anamur’a sürdük Gökhan’la Migros’a daldık, dolaptan aldığımız kolaları açıp içerek Migros’un klimasından faydalandık bu arada birkaç mizah dergisi aldık. Sendikanın altındaki lokantaya gidelim derken Migrosun yanında Konyalılılar Pide evi diye bir yer buluyoruz. Hanım Konyalı ya hemşerimizdir deyip dalıyoruz içeri. Birer buçuk kıymalı yanında ayran üstüne çay bu arada benim şarjı biten telefonun da karnını doyuruyorum.
Yemekten sonra iskeleye inip turluyoruz. Her yer kapalı bir tek Oba açık. Oba’nın yanında 70’li yıllara ait bir vw camper var. İçikaravanımsıhoş bir alet. Mersin plakalı. Konuşmak için sahibini aradım camiye gitti dediler.
Gökhan’ı Oba’da bırakıp ben Bozyazı’ya geçtim. Önce Bozyazı Anadolu Lisesi’ne uğrayıp arkadaşları gördüm sonra da adaya balık tutmaya gittim. Balık çok deli gibi vuruyor ama hem yemler üç günlük oltada durmuyor hem de iğneler körleşmiş böylece her gittiğimde katliam yaptığım adadan sadece iki balıkla dönüyorum.
Adada Apo aradı, balık tutamamanın can sıkıntısı içinde oraya gittim. Biraz lafladık kitaplardan oradan buradan sohbet derken Gökhan aradı. Atalay sitesinin orda Yalı’daymış. Ben beş yıl yaşadım burada ufaklık burayı benden daha iyi biliyor.Boşuna mı adamyedi yıl Anamur’lu Fazıl’la aynı evde yaşadı.
Apo’dan destur alıp sürdüm yalıya .Apo kendi yaptığı şaraplardan birini de yolluk verdi . Amanın o da ne !!! Yalıda muhabbet süper İstifa etmiş bir Japonca öğretmeni, onun göbekli kocası, bir sosyetik teyze ve onun karanlı sevgilisi Carlos isimli bir labrador ve onun barınaktan çıkma zilli sevgilisi.
Ağabey kardeş bu ekibe takılıp sağlam içtik. ( hatta Apo’nun yolluk şarabı da açtık ama o da sirke çıktı.) sohbet muazzam ama artık kalkmak lazım. Yarın yolculuk var emme ve lakin açlıktan gebermek üzereyiz. O kadar içmeye mide dayanmıyor. Hemen sürdüm 07’ye. Güzel birer kebap, üstüne de çay. Bir de ayılmak için kahve. Oh sonunda ayıldık ta kazasız belasız çadırımıza dönebildik.
Kafama kurşun sıkılmış gibi uyudum. Bir ara çişe kalktım bir de çadırın cibinliğinden mehtabı seyrettiğimi hatırlıyorum o kadar.
26/09/2007
Sabah kalkıp Pullu’nun deniziyle vedalaştık.Motoru topla hesabı öde derken saati 10 ettik.Apo ve Ferhat sürekli arıyor ama açız, aklımızda Toslak’ta yiyeceğimiz kaşarlı pideler var.
B:A:L. Girişine motoru parkettik. Ferhat’ın odasında çay kahve muhabbeti derken bizi öğle yemeğine kadar bırakmadılar. O da ne öğle yemeğinde kuru fasulye ve bulgur pilavı. Biz ağzımızı karışık pideye hazırlamıştık ama olsun.
Sonunda geç te olsa yola koyulduk ama fena halde öğle sıcağına kaldık. Aydıncık girişinde, Soğuksu’da su , ağrıyan kıç ve sigara molası verdik. Ardından Aydıncık çıkışı rampaya sardık. Kızım dayanıyor, karasıpam benim arada birinci vitese düşse de durmadan tırmanıyor. Kolay mı sırtında 250 kilo yük var.
Karayolları çeşmesinde 1 mola daha. Bu defa dört çaya 1 lira veriyoruz. Öyle bir ortam öyle bir kasvet ki bro oranın alacakaranlık kuşağı olduğunu söylüyor. Ötekilere yakalanmamak için hemen gazlıyoruz.
Tıngır mıngır giderken yaşlı zincirin sesi geliyor. Çat çat kapağa vuruyor, garibimin canı çıkmış. Onbin kilometre önce değişmesi gerekiyordu. Neyse rampaları aşıyoruz. Tam düze geldik ki vıjjjj diye bir ses. Zincir dönüyor ama lastik dönmüyor. Zinciri oturtup lastiği ayarlıyor yeniden yola haeketleniyoruz.
Nato limanını geçer geçmez bir sigara ve çiş molası daha verip dişliyle zinciri kontrol ediyoruz. Bir motor ya da bisiklet tamircisi bulmak üzere Taşucu’na girecekken yol kenarında bir tane olduğunu hatırlıyorum. Yağdanlığı ödünç alıp zinciri yağladım 1000 km yol yaptık ama yağlamayı unuttuk büyük ihtimalle o yüzden uzadı ve attı. İyi ki sadece attı da kırılmadı.
Erdemli’ye kadar geldik ama kıçlarımız fena durumda. Artık koltukta oturmak mümkün değil. Normalde ben bu yolu tek mola gidip gelirdim ama Gökhan’ın sızlanmaları fena can sıkıyor benim de canım yanıyor gibi hissediyorum. Eylem’le her zaman durduğumuz benzinliğe dalıp mola veriyoruz. Birer soda içip vücut sıvılarımız ve mineralleri dengeleyip (kardeşim doktor ben onun yalancısıyım ) yola devam ediyor, akşam ezanıu okunurken babaevi’ne varıyoruz.
27/09/2007 Perşembe
Sabah uyanır uyanmaz motoru Eren’in oraya çekip dağıttım. Önce gizlikontağın kopan kablosunu lehimleyip yerine taktım ve sigortalara da baktım yeni bir çift korna takıp motoru bir güzel yıkadım.
Tam eve dönmek için yola çıktım daha çevre yoluna varmadan zincir attı. Yerine takmak için lastiği gevşetmek gerekmeyince anladım ki zincirin değişme vakti gelmiş. Yusuf Toprak’tan yeni bir zincir aldım ( 10 YTL) birde toz toprak dolmuş arka fren balatasını değiştirdim (7,5 YTL) kornalar ve elektrik te 20 YTL tutmuştu toplam 37,5 liraya bu işleri hallettik.
Pozcu Opet’te depoyu fulledim. Eve bir vardım ki abarey …. Herkesler evde. Yemekte dolma ve kemal paşa köftesi. Bir yedim bir yedim anlatamam. Saat on gibi Osmaniye’ye gitmek üzere yola koyuldum. Eylem’i kayınpederlere bırakıp yola düştüm. Adana’ya kadar non-stop geldim aslında Yenice’de bir benzinlikte sigara molası vereyıim dedim ana bir siyah bir beyaz iki pitbull motora saldırdı. Ramak kala kurtuldum. Ardımdan biraz daha koşsalardı çiş için durmama gerek kalmayacaktı.
Adana’da altıkatın altında durup hatunu aradım iki de bira alıp yola devam. O saate Osmaniye’de açık yer bulamam after hike hazır olsun dedim.
Ceyhan bölge trafiğin önünde bir köpek saldırısı daha … bu it takımı motordan ne ister anlamıyorum. Neyse Ceyhan’ı çıktım kısa farlar sönüverdi. Artık evde sayılırım deyip değiştirmekle uğraşmadan uzunlarla devam ettim. Saat birde motoru garaja çekmiştim.
Toplam yol 1010 km
Toplam benzin 86 YTL
Ortalama yakıt 0,86 YTL/km
TURDAN SONRASI; ARTILAR VE EKSİLER
Bu yolculukta yanımızda taşıdığımız ızgara gereğinden fazla büyüktü. Baharat hiç almamıştık. Eğer yemeklerimizi kendimiz hazırlasaydık yol çok daha ucuza malolurdu.
Eğer daha küçük bir ızgara kullansaydık daha rahat bir şekilde odun ateşinde çay demleyebilirdik, böylece tüpten de tasarruf ederdik. Tüpün tanesi 3,5 lira ama bulabilirsen. Biz tur boyunca üç tane kullandık.
Aceleden yanımıza tabak ta almamışız. Sırf bu işler için dört melamin tabağım vardı yanıma almayınca balık ve salata tam bir işkence oldu.
Zeytinyağı da tabaklarla aynı torbadaydı. Böyle olunca balığın yanında salata ot gibiydi. Ayrıca balığı da yağlayamadık Allah’tan serde Çukurovalıyız da ızgara işinden anlıyoruz balığı yapıştırmadan pişirebildik.
Bir dahaki sefere yanıma uzatma duy ve ampul de alacağım.
Çamaşır deterjanı gerekmez demiştim ama gerekliymiş. Nasıl olsa her kamp yerinde çamaşırhane var pasaklı gezmenin lüzumu yok.
Tur camının çok faydasını gördük. Rüzgarın sesini kestiğinden yolda rahat rahat konuşabildik. Daha önce aynı yolu her hafta siperliksiz gitmiştim ve rüzgar adamı çok yoruyor bu defa yormadı. Üstelik inşaat sahalarında araçların sıçrattığı taş ve çamur bana değmedi.
Arka çantanın içine lamba yapmak lazım. Karanlıkta çok işe yarar. Motora bir de çakmaklık gerek. Böylece telefonlarımızı rahatça şarj edebiliriz.