29 Temmuz 2008 Salı Mersin – Pullu
28 Temmuz’u kara pazartesi ilan ettik. Önce Annem key ödemesi alamayacağını öğrendi ardından da ben depomu doldurmuş yol hazırlığı yaparken banka kartımın kaybolduğunu fark ettim.
Parasız pulsuz nasıl yola gidilir diye düşünüyorum. Erkan ‘zora düşeceksen gelme’ diyor ama söz verdik bi kere, yoldan kaçmak olmaz. Motorun marş dişlisi bozuk. Kick start ile çalıştırıyorum, motor yağ akıtıyor falan filan… Kısaca her şey oğlum otur yerine diyor. Lakin söz verdik çulsuz çulsuz nalı düşük karakaçanla çıkacağız yola.
Sabahın kör karanlığında dikildim bankanın kapısına. Bu arada Erkan ve artçısı Mustafa şafakla beraber at bin yapmışlar. Akdere’nin oralarda bir yerde topcase’in taşıma demiri kırılmış, bayağı bir uğraşmışlar yaptırmak için.
(Sabah saat 04:30 gibi dikilip ayağa, atcanı hazırlayıp usuldan yola çıkıyoruz Musty ile önce bi istasyonda depoyu doldurup sabahın serininde ışık yok, trafik yok ohh.. saat 06:30 gibi Silifke’deyiz yol gayet iyi gidiyor, atcanın sesi dehşet e nede olsa ilk uzun yolum, daha doğrusu yolumuz beraber.(Tanışalı 5 ay olmuş daha atcanla ehliyete kavuşalı 20-25 gün:)) Taşucunun çıkışında yani çift şeritli yolun bitişinde bir durup soluk alıyoruz bu arada kardeşim Mustydeki de deli cesareti hani ben gibi acemi ile o yola çıktı ya..
Neyse; ama Musty biras ehli keyfdir, sisi bara yaslanmış yayıla yayıla gidiyor. Rampanın birinde vites küçültüm bu arada Çaaat diye bir ses ney diye bakındık ama yok bişii göremedik devam yola. Bu arada Musty arkaya yayılmaya devam ediyor. Akdere içinden geçerken bana dur dur demeye başlayınca yaww ne oldu gene dedim çanta düşüyor deyince aha dedim sıçtık..
Allahtan köyün içindeyiz yoldaki ilk demirciye girdik. Saat erken olduğundan gidip kahvede oturalım diyoruz.. Sorduk köylüye demircinin telefonu yok mu? diye doğru dürüst cevap yok. (bizim Musty kısmetli ya köyün delisi sarıyor bizimkine:)) Tekrar dönüyoruz atcanın yanına ortalığa bakınırken kapının üzerinde demircinin telefonu bulduk.
Aradım hemen amcanın babası hastaymış Mersine dr gidiyormuş. Al işte harbi bedevi modundayız bu sabah.. akşam belki lazım olur diye aldığım gerdirmeler harbiden lazım oldu oradan bulduğum 8’lik demirleri biraz eğip destek yaptım gerdirmelerle de çantayı sağlama aldım. Çıkıyoruz yola traktörlü birinden 5 km ilerde Işıklı da bir demirci olduğunu öğreniyor bu arada Musty. asılıyorum gaza… tabi 2 km sonra demirler iyice yerleşince e birazda benim sabırsızlığımdan yük saktı durup tekrar bağladık.
Ve demirci:):)Sabah sabah adamın başına kabus gibi çöktük herhalde. Ama usta işini biliyor. Biz yükü indirirken oda içerden bulup getirdiği bir çuvalı iyice ıslatıp arka çamurluğun üzerine serdi
Benin taktığım demirler biraz uğraştırdı adamı, sonunda başladı kaynak faslı bu arada saati 09:00 ettik.(kayıp zaman 2 saatL) Usta kaynak işini bitirdi ama birde destek gerektiğine kara verdik yoksa çanta kırılacak yine. Yaptı yaptı destek demirleriniL gel gelelim uygun boyda cıvata yok gitti aradı köy yeri bulamadı elindeki uzun bir cıvatayı kesip desteğe göre yaptı ama birine. İkinci için cıvata yok. Hay bin kunduz.. elden gelen bir şey yok tekrar yükümüzü sarıyoruz. Yaptığı diğer destek demirini bana verip bunuda takarsan iyi olur dedi ustam avadanlığın içine yerleştirdim mutlaka taktırıcam diyerek. Bozyazıda muhakkak taktırızızJ
hala avadanlıkta duruyor.. taktırıcam.
09:30 sularında düşüyoruz tekrar yola ama karnımız zil çalıyor Yeşilovacıkta durup çorba molası veriyoruz. Çorbacının suratı sirke satıyor. (sanki benle yatmış) Olsun açız.. Mercimek çorbalarımızı içtik ohhh birde çay üzerine. Yola hazırız.
1 saat olmadan Musty sızlanmaya başladı duralım biraz her tarafım uyuştu kıçım acıyor demeye. Hiç durmak gelmiyor içimden ama, yol bir sağa bir sola kıvrılırken içimden bir iki üç demeden diğer viraj gelirken ama mızmız bizimki durmuyor ki.. Mecburen mola manzarası hoş bir yerde. Gerçi o yol üzerinde insanlığın gazabına uğramamış her yer güzel ama.
Bol bol mola vererek saat 11:50 sularında giriş yaptık pulluya yaw bu kadar kalabalık olurmu?? Of yaa çadırlar iç içe kendimize sotada bir köşe arıyoruz. Kampın sonunda az hava alan bir köşe bulduk. Yaw her yer o kadar dolu ki.
Kurduk çadırı. Hamakta yatacam ben ama yok o kadar ağacın içinde hamak kuracak yer bulamıyorumL. Kafamı kaldırıp yamaca sağa sola bakınıyorum bir yer kestirdim gözüme ama yamaç işte sarp her taraf çam pürü çok fena kayıyor ayakta duramıyorum.. Olsun deyip çıkıp kurdum ahmağımı oraya iyide etmişim:) bizimkilerden 5-6 metre
yüksekte misler gibi.. bir düşersem)
( MUSTY BU ARADA YİNE BOŞ DURMAYIP FOTOĞRAF ÇEKİYOR
ÖRNEKTE OLDUĞU ÜZRE)
Onlar motorla uğraşırken ben de banka kartımı iptal ettirdim ve hesabımdan para çektim. Eve döndüm, hazırlıklarımı tamamlayıp yola döküleceğim ama babam güneş biraz düşsün deyip saat ikiye kadar beni tuttu.
Erkanlar bu arada Pulluya yerleşip kampı kurmuşlar. Telefonlaşıp birbirimizi haberdar ediyoruz
Ben de saat 14:30 gibi at bin yaptım. Motor usul usul yağ sızdırıyor., Marş takımı arızalı ama yapacak bişey yok.
(Tam o saatlerde bizde Musty ile hadi bir Anamur yapalım diyoruz eksikler var alırız hem yemek falan yeriz deyip düştük tekrar yola. Hay çıkmaz olaydım Anamur girişinde bir kamikaze arı yapıştı koluma anlatamam nasıl sızlıyor birde alerjim var şişerim çok fena hemen eczane arıyorum amonyak alacam.(ama durup ta çamur sürmek falan gelmiyor hiç aklıma) )
Yeşilocacık karayolları çeşmesine kadar molasız geldim ama yollar inşaat ve mucurlar feci., ikinci mola Aydıncık soğuksu. Bi su bi sigara yola devam. Saat 18:00 gibi bozyazıya girdim. Erkan ve Mustafa'yı aradım ekmek istediler. Apo’ya bir merhaba deyip düştüm pulluya
Erkan’lar daha önce kaldığımızda karavanların durduğu kampın sonundaki karanlık düzlüğe yerleşmişler. Mangalı yakmışlar, tavuklar şişlere geçmiş usul usul pişiyor ama vay anasını sayın seyirciler. Tabakları unutmuşuz. Kapıdaki lokantadan tabakları aldık (emanet) biz dönene kadar birinci parti tavuk pişmişti zaten, tıkındık, lafladık biraz sohbet edip kıyıdaki şezlonglarda lafladık, baktık saat geç olmuş e uyku vakti..
30 temmuz 2008 Çarşamba Pullu/ Anamur
Kalk vakti sabah 07:40 falan
Kahvaltı faslımızda enfesti hani Hakanımın getirdiği sucuklar o sıcak yaz sabahında şişlerden yaptığımız ızgarada pişirmek biraz zor olsada harikaydı.
Kahvaltı faslından sonra atladık atlara deh deyip Tekmen’e sürdük.
Buralıların Prens Charles Koyu dedikleri tekmen koyuna vardık . Önce motorları dağın eteğine bırakıp aşağı yukarı 1 km yürüyerek tepeyi aştık ve muazzam plajıyla koy karşımıza çıkıverdi.
Su nefisti bol bol yüzdük, üç defa çay demledik bu arada biraz balık tutmaya çalıştık ama nafile. Saat dört gibi Bozyazı’ya dönüşe geçtik..
Kıbrıslının karşısındaki çeşmede elimizi yüzümüzü yıkayıp gece için su aldık.
Bozyazı’ya vardığımızda ayağımızda parmak arası terlikler kayadan kayaya sekerek adaya çıktık. Her zaman deli gibi balık yapan ada sanki kurumuş . Saatlerce uğraştıktan sonra tek bir sargoz ile döndük Bu arada yer değişikliği yaparken parmak arası terliklerin hışmına uğrayp düşmek suretiyle çanağı kırdım.
Hava ufaktan kararmaya başlayınca takımları toplayıp geri döndük Kıyıya vardığımızda eski mesai arkadaşlarımı gördüm. Onlarla biraz laflayıp selamlaşayım derken ben lafı uzatınca kulağımdaki çınlamadan Erkan ve Mustafanın beni sevgiyle andığını anladım
Bu arada karınlarımız acıktı. Çulsuzuz ya yemek mi yesek karpuz peynir mi diye yazı tura attık karpuz peynir kazandı. Çarşıya dağıldık Erkanlar ekmek peynir almaya ben de karpuz ve domatese gittim sonunda buluşup çadırlara döndük.
Nevaleyi kola ile mideye indirip çay için ateş yaktık ama ateşin boyutunu biraz abartmışız. Olsun güzel bir kamp ateşi oldu.. Kokmuş karideslerimizi de sonounda fırlatıp attık ( ama eve döndüğümüzde bile yem gibi kokuyorduk), sırayla duşlara gittik ama nöbet bekleyenler hep uyuya kaldı. Ardından hesap kesmeye müdüriyete gittik önce çadır başı 15 lira istediler sonra çingenelik edip devamlı müşteri indirimi ile 10 liraya bağladık.,
Kel fevzinin bağlarını yağmalayarak yaptığımız şarabımızı içmek üzere çadırlara döndük Birer tek attık herkes sızdı kaldı.